10 Aralık 2011 Cumartesi

mektup

Ölüleri gömün diye bağırıyor bir ses... Ölüleri gömün... Çok zamandır ellerimde kelepçeler, çok zamandır küreklerin o muazzam çığlığıdır nağmeler. Ellerim nasır dolu, ellerim kara. Ellerim bit tutam soğan, bir dilim somun. Yüreğimde zalim cellatların ayak sesleri. Gözlerim diri diri topraga gömülenlerin gözleri. Kırbaçlar iniyor durmadan göğsüme. Hani çocuklar bahane edermişler, masallardaki korkunç canavarları da, sığınıverirmişler analarının.Anasının bağrında uyuyuverirmiş, rüyalarına hiç gelmesin diye perilerin. Salıncaktan düşermiş sonra martılar, seke seke yürümeyi öğrenirmiş keloğlanlar. Kızlar yalancı baharlarda çay içmeye gidermiş, delikanlılar olmayan yare türküler söylermiş.

Orya yaz mektuplarını soran olursa, bir belleyen bir hatır soran olur belki. Simeralyada mektuplar çabuk okunur. Mimesislerin bağrında yalancı şezlonklar. Kimse mutlu değil bilesin. Oysa, oysa benim ülkemde.

Tren düdükleri, bakraç iniltileri, sokağın boz bulanık sesleri, uyku tutmayan kan çanağı gözlerin. Bir terk ediliş, bir geriye dönüş. Ben ağlamam, onlar yüreğimin nehirleridir. Ben ağlamam, onlar sözleriminin kalemidir.

Bir yalancı bahar, bir yalancı bahar, bir yalancı bahar. Sonra öğrenciymişim, bana dayatılan ve öğretilen herşeyde aklıma takılan bir kılçık terpilemiş, zamansız açan suallerin fehmini. Başım bulanmış, yüreğim dönmüş. Sonra sonra sen kimsin diye sorduklarında, öylece bakakalmışım. Sahi ben kimmişim.
Ellerimde bozukluklar, biri bana yol sormuş. Bilmiyorum deyip, son lokmamı da uzatmışım.

Bir ölüm, bir ölüm sessizliğidir. Uyurcasına kapatıyorum gözlerimi yarın uyanırsam yemek yemeğe iştahım olmayacak belki, ama kitaplar onları okumalıyım. Açlıktan daha zor sancı çekmek. Açlıktan daha zor sen ve ölümü düşünmek.

Şimdi diye bağırıyor adam, şimdi ölenler şanslı kalanlar değil. Şimdi boğulanlar şanslı nefes alanlar değil. Hıçkırıklar bir bir bir boğazıma diziliyor. Ölüyorum desem olmuyor, kalıyorum desem olmuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder